4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
“I. Dürüst davranma
Madde 2 – Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” buyurmaktadır.
Medeni kanunun giriş maddesinde gördüğümüz üzere Dürüst Davranma ve Hakkın Kötüye Kullanımı Yasağı emredicidir. Dürüstlük ve doğruluk hayatın her alanında her zaman dikkat edilmesi gereken Ahlaki kurallar olsa da özellikle iş hayatında bu kurallara riayet elzemdir. İş ve çalışma hayatı kendimizden başka insanların da bulunduğu bir ortamdır. Bu ortamda iş yaptığımız insanların hak ve hukuklarına çok daha fazla dikkat etmeliyiz.
Bir ya da birden fazla kişi tarafından bir mal veya hizmet üretmek için Tüzel Kişiliği olan şirketler kurulur. Bu şirketler kurulurken sağladıkları avantajlar ve dezavantajlar dikkate alınarak kurulacak şirket belirlenir. Tüzel bir kişilik oluşturmak gerekiyorsa mutlaka şirket kurmak gerekir. Girişimciler tarafından tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu tutulmamak için genellikle anonim ve limited şirketler tercih edilir.
Gerek anonim şirkette ve gerekse limited şirkette, ortakların sorumluluğu şirkete koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlıdır. Yani ortaklar, şirketin borçlarından dolayı taahhüt ettikleri sermaye miktarına kadar bütün malları ile sorumludurlar.
Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu;
MADDE 124- (1) Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir.
(2) Bu Kanunda, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır.MADDE 329- (1) Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.
(2) Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.MADDE 573- (1) Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.
(2) Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
(3) Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.
Ticaret Kanununun ilgili maddelerinde ve davamı incelendiğinde görüldüğü üzere; Ayrılık ilkesi gereğince şirket ve onu oluşturan kişi ya da kişilerin malvarlıkları ayrıdır. Kanunda belirtildiği gibi şirketin borçlarından dolayı ortakların sorumluluğu düşünülemez. Aynı şekilde kişilerin borçlarından dolayı da şirketin sorumluluğuna gidilemez. Bu şekilde şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin de sorumluluğu olamaz. Çünkü farklı Tüzel Kişiliklerdir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu;
A. Tüzel kişilik
Madde 47- Başlıbaşına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.
Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz.
Madde 50- Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.
Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar.
Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar.
Yukarıda Kanunda Tüzel Kişiliğin tanımının nasıl verildiği görülmektedir. Ancak bazen Tüzel kişiliğin sınırlı sorumluluk ilkesinin tüzel kişiliğin alacaklıları ile arasındaki sözleşme ve borçlardan kurtulmak için kötüye kullanıldığı görülmektedir. İşte bizim de konumuz tam olarak budur.
Bir şirket çalışanı alacağı için, bir başka şirket veya gerçek kişi alacağı için borca batık bir şirket aleyhine icra takibi başlattığında genellikle karşılaştığı durum şöyledir: Borca batık şirketin adresinde ya hiç malvarlığı yoktur ya da yeterli değildir. Bazen gidilen adreste başka bir şirketin faaliyet gösterdiği durumlar ile de karşılaşılabilir. Ortada hiç malvarlığı kalmamıştır. Bazen de başka şirketlere aktarılmış durum ile de karşılaşılabilir. Alacaklılar bu durumlarda iptal davaları açmaktadırlar. Muvazaalı devirler yapıldığını öne sürerek iptal davaları açılmaktadır. Ama her zaman devir yapılan bir malvarlığı olmaz. Bazen durumun önceden bilinmesi ve tahmin edilmesi nedeni ile borca batık şirket tarafından kurulan paravan şirketler tarfından daha önceden icra takipleri yapılarak az miktarda olan malvarlığı çoktan sahiplenmiş olabilir. Yani o kadar farklı senaryolar oluşturulabilir ki burada sayfalarca yazsak bitiremeyiz. Ama tüm senaryolarda zarara uğrayan dürüst olduğu farzıyla ilgili şirketle iş yapan Alacaklı Kişi ya da Tüzel Kişilerdir.
Asıl olan borçlunun borcunu ödemesidir. Eğer borçlu, borca batık şirketini öylece bırakıp alacaklıların hiçbir malvarlığı olmayan şirketi icra yoluyla takip etmelerini sadece izleyerek başka bir şirket kurup iş hayatına devam ediyorsa işte burada artık kanunun buna müsade etmemesi gerekir.
Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları veya kardeş şirketleri sorumlu tutma imkanı getirilmiştir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması konusu Yargıtay kararlarına da girmeye başlamıştır. Özellikle son yıllarda Yargıtay’ın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması (aralanması) ve bu perdenin arkasındaki gerçek veya tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedilmesi gerektiği yönünde çok önemli kararları bulunmaktadır.
Şirketin sorumluluğundan kurtulmak için tüzel kişiliğin arkasına saklanmak uygulamada çokça karşılaşılan bir durumdur. İşte bu şekilde borçlardan ve sorumluluklardan kaçınmak için tüzel kişiliğin arkasına saklanmak ve bunlardan kurtulmak için tüzel kişiliği bir araç olarak kullanmak en başta belirttiğimiz Dürüstlük İlkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Her ne kadar bahsettiğimiz bir tüzel kişinin borcu için bir başka tüzel kişiyi ya da tüzel kişinin ortağı olan gerçek kişiyi sorumlu tutmak Şirketler Hukukumuzun ve İcra ve İflas Hukukumuzun temel ilkelerine aykırı olarak görünse de bazı durumlarda hakkaniyet ve dürüstlük kuralı gereği bu sorumluluğa gitmek gereklidir.
Bu konuda Yargıtay, karşısına gelen her somut olay için farklı değerlendirmeler yapma yolunu seçmiştir. Bu Yargıtay kararları incelendiğinde her somut olaya farklı yaklaşımlarda bulunduğu ve farklı çözümler geliştirdiği görülmektedir. İncelenen doktrin ve Yargıtay kararları neticesinde doktrinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile ilgili bir yöntem geliştirilmeye çalışılmıştır.
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılmasının hangi hallerde ve nasıl olacağı konusuna geçmeden zaten Kamu yararının korunması için bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler ile bazı istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesi yok sayılarak Tüzel Kişiliği oluşturan gerçek ya da tüzel kişilerin sorumluluğuna gidilebilmektedir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nda Kollektif veya Komandit şirketlerde şirket borçlarından dolayı ortakların kişisel sorumluluğuna gidilmesine imkân veren hükümleri bulunmaktadır.
6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu (AATUHK) m.35’te Limited şirket ortaklarının şirketin ödenmeyen borçlarından dolayı kamu idaresine karşı (payları ile orantılı olarak) müteselsilen sorumlu olacağını düzenleyen hükümleri bulunmaktadır.
5941 Sayılı Çek Kanunu m. 4/II’de kamu alacağının takip ve tahsili bakımından tüzel kişilik perdesinin aralanarak gerçek kişi ortaklarının sorumluluğuna gidilebilmesine imkân veren düzenlemelerin bulunmaktadır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 134’te bankadan alacakların tahsil edilebilmesi amacıyla Türkiye Mevduat ve Sigorta Fonu (TMSF)’na banka ile aynı iktisadi bütünlük içinde yer alan tüm gerçek ve tüzel kişilere başvurabilme imkânı tanıyan hükümler bulunmaktadır.
Kamu yararına Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması yukarıdaki kanunlarla mümkün iken gerçek kişi veya tüzel kişiler için istisnai olarak uygulanan bu müessese için bazı hukuk kaidelerinden bahsedebiliriz. Bunlar;
- Hakkın kötüye kullanımı,
- Kanuna karşı hile,
- Ahlaka aykırı davranışla kişilere zarar verme olarak sayılabilir.
Tüm bu hukuk kaidelerinin ışığıda bazı özel durumlar gerçekleştiğinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması yoluna gidilebilmektedir. Bunlar:
- Şirketin kuruluş amacıyla orantısız derecede yetersiz kalacak bir sermaye ile kurulmuş olması ve bu yetersizliği giderme yoluna gitmeden üçüncü kişiler ile hukuki işlemler yapması durumunda alacaklıların zarara uğraması nedeniyle perdenin kaldırılarak şirket ortak ya da ortaklarının sorumululuğuna gidilebilmesi,
- Sermaye şirketindeki esas sermeyenin büyük çoğunluğuna sahip olan ortak ya da ortakların, şirket üzerindeki hakimiyetlerini kötüye kullanarak alacaklıları zarara uğratmaları nedeniyle perdenin kaldırılarak söz konusu ortak ya da ortaklarının sorumululuğuna gidilebilmesi,
- Sermaye şirketindeki ortakların kişiliği ile tüzel kişiliğin malvarlıklarının karışması durumu uygulamada en çok karşılaşılan durumdur. Malvarlığının kimin olduğunun tespit edilememesi, ya da yapılan işlemlerin kim tarafından, hangi şirket tarafından yapıldığının ayırt edilemediği durumda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması mümkün olabilmektedir.
Her ne kadar Yargıtay kararları ışığında doktrinde bu tür uygulamaların belirlenmiş olduğunu görsekte, Yagıtay her hukuki durumu ayrıca kendi başına değerlendirmektedir. Yargıtay kararları incelendiğinde bir çok kez tüzel kişiliğin arkasında saklanan gerçek kişi ya da kişilerin şahsi malvarlıkları ile sorumlu tutuldukları görülmektedir.
Bu kavrama ek olarak karşımıza çıkabilecek olan bir diğer kavram da Organik Bağ kavramıdır. Organik Bağ, borçlu olan tüzel kişinin alacaklılar tarfından takip edilmesi durumunda, bu takibin borçlu olan şirket ile belirli bir seviyede hukuki ilişkiye vebağa sahip olan diğer bir şirkete karşı yapılabilmesini sağlayabilir. Borçlu şirketin alacaklılardan mal kaçırma amacında olması ve diğer şirketle organik bağ kapsamında bazı kriterlere sahip olması yeterlidir. Yargıtay kararları incelenerek doktrin tarafından oluşturulan bu kriterler;
- Ticaret sicil kayıtlarında şirket ortakları ile diğer şirket ya da şirketlerin ortaklarının aynı olması veya ortaklar arasında akrabalık bağı olması,
- Kapanan şirkette çalışan kişi ya da kişilerin diğer şirkette çalıştırılması,
- Şirketlerin faaliyet alanının aynı olmasıdır. Bu kriterler çoğaltılabilmektedir.
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ arasındaki temel fark; Organik Bağ kavtramı ile diğer şirketin malvarlığına el atılabilmektedir. Ancak Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması kavramı ile hem diğer şirkeyin malvarlığına hem de tüzel kişiliin arkasındaki gerçek kişi ya da kişilerin malvarlıklarına el atılabilmektedir. Bir diğer fark ise, Tüzel kişilik perdesinin aralanması kapsamında aranan kriterler daha ağır iken, Organik Bağın varlığının tespitindeki şartlara Yargıtay daha geniş bir açı ile yaklaşmaktadır. Her iki kavramında temel amacı Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması yasağının uygulanabilmesidir. Beklentimiz kanun koyucu tarafından kamu alacaklarına karşı gösterilen hassasiyetin diğer alacaklılar için de gösterilmesidir. Bu kapsamda Türk Medeni Kanunu 2. maddenin tüzel kişilerin 3. kişilerle olan hukuki işlemlerinde temel alınmasının sağlanmasıdır.
Tüzel kişilik perdesinin aralanarak, tüzel kişiliğin arkasına saklanan borçlu kişi ve kişilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için, öncelikle tüzel kişiliğe alacak için başvurulması gerekmektedir. Bu alacak kesinleştikten sonra ve tüzel kişiliğin aralanması için gereken ispat şartları sağlandıktan sonra tarafların birisinin yerleşim yerindeki Asliye Ticaret Mahkemesin’nde tüzel kişiliğin kaldırılması davası açılabilir.
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ kavramları ile ilgili bazı Yargıtay Karar ve İçtihatları:
YARGITAY 3. HD. 2019/593 E., 2019/9655 K., 03.12.2019 T.
YARGITAY 8. HD. 2015/24137 E., 2018/16011 K., 20.09.2018 T.
YARGITAY 9. HD. 2010/12035 E., 2012/17612 K., 21.05.2012 T.
YARGITAY 9. HD. 2009/32447 E., 2012/703 K., 18.01.2012 T.
YARGITAY 9. HD. 2011/50395 E., 2011/46697 K.,30.11.2011 T.
YARGITAY 9. HD. 2017/10461 E., 2018/19487 K.,05.11.2018 T.
YARGITAY 11. HD. 2016/5148 E., 2017/7084 K., 11.12.2017 T.
YARGITAY 11. HD. 2020/6865 E., 2021/3225 K., 01,04.2021 T.
YARGITAY 11. HD. 2020/2970 E., 2021/1603 K., 23.02.2021 T.
YARGITAY 15. HD. 2016/4881 E., 2018/836 K., 28.02.2018 T.
YARGITAY 15. HD. 2016/2671 E., 2016/3423 K., 14.06.2016 T.
YARGITAY 22. HD. 2012/27068 E., 2013/22993 K., 31.10.2013 T.
YARGITAY 23. HD. 2017/150 E., 2020/1582 K., 09.03.2020 T.
YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 2020/94 E., 2020/358 K.